Batık Resimleri
Buda Bir Vidyosu
Tıkla İzle
Tershane Resimleri.
Titanik'i batıran buzdağı değildi
1912'de ilk yolculuğuna çıkarken, gemiye binme ayrıcalığına sahip olanlara herkes imrenmişti. O günlerin en büyük, en lüks yolcu gemisiydi. Üstelik "batmaz" deniliyordu. Bir mühendislik harikası olarak tasarlanmış Titanik, ve İngiltere'den Amerika'ya doğru ilk yolculuğuna çıktı.
Ancak ilk yolculuğu, son yolculuğu da oldu. Amerika'ya iyice yaklaşmışken, bir buzdağına çarpan "Titanik", 2 saat sonra tamamen okyanusa gömüldü.
1523 kişinin hayatını kaybettiği "Titanik faciası" şimdi yeniden gündemde. İngiliz Channel Four televizyonu için hazrılanan "The Unsinkable Titanic" adlı belgesel, denizcilik tarihinin en çok konuşulan kazasının nedeniyle ilgili şok bir iddiayı ortaya atıyor.
Jack Phillips
Chennel Four'da yayınlanacak olan belgeselde, Titanik faciasının asıl nedeninin geminin bir buzdağına çarpması değil, radyo operatörünün olduğu gündeme getiriliyor.
Belgesele göre radyo operatörü, 25 yaşındaki Jack Phillips, zengin yolcuların yüzlerce mesajını iletmekten bunalmış, ve o gece, faciadan 15 dakika önce Titanik'e sadece 30 kilometre mesafede olan SS Californian gemisinden gelen buzdağı ile ilgili uyarıya çok sinirlenmiş.
SS Californian gemisinin radyo operatörü Cyril Evans, Titianik operatörü Jack Phillips'ten "Kapa çeneni" cevabını alınca öfkelenip yayınını kapatmış.
İşte bu yüzden 15 dakika sonra Titanik'in SOS yardım çağrısını alamayan SS Californian, kaza yerine gitmemişti. Oysa uzmanlara göre, sadece 30 kilometre mesafede bulunan gemi, SOS'e karşılık vererek kaza yerine gitseydi, Titaik'in tüm yolcularını kurtarabilirdi.
İşte bu belgeselle, radyo operatörü Jack Phillips tarafından uyarılar ciddiye alınsaydı Titanik faciasının önlenebileceği, 1523 kişinin iş yoğunluğundan bunalan bir kişinin kurbanı olduğu ve kaza durumunda bile SS Californian'la iyi iletişim kurulsaydı aslında 1523 kişinin kurtaırlabileceği savunuluyor.
Başka Bir Belgesel daha.
İ
ingiliz White Star Line denizcilik şirketine ait lüks donanımlı Titanic yolcu gemisinin 14-15 Nisan 1912 tarihinde Atlas Okyanusunda batması neticesinde meydana gelen fâcia.
Devrinin en büyük ve lüks yolcu gemisi olanTitanic’in, uzunluğu 271 m, genişliği 28 m, derinliği 29 metre, deplasmanı 60.000 tondu. Çift tabanlı tekne gövdesi 16 su geçirmez bölmeden meydana gelmişti. İçi son derece süslü olan geminin her tarafı pırıl pırıldı. Bir seferde 500 kişi alan yemek salonundan başka kabul salonları, sigara ve kahve salonları, okuma salonları, geniş karyolalı yatak odaları, asansörleri, banyoları, alaturka hamamlarına kadar her şeyi vardı. Kısacası gemi her türlü lüks ve sefâhetin işlenmesine müsaitti. Ayrıca gerek gemiyi inşâ ve idâre eden teknik kadrolar, gerekse içinde yolculuk yapan kimseler, böyle bir geminin batacağına ihtimal bile vermiyorlardı. Bu gemide yolculuk yapamayanlar ise kendilerini bahtsız sayıyorlardı.
Günlerce yapılan hazırlıklardan sonra, aralarında pek çok tanınmış şahsiyetin de bulunduğu 2340 yolcusu olan Titanic, 10 Nisan 1912 tarihinde İngiltere’nin Southamton limanından ABD’nin Newyork şehrine gitmek üzere ilk seferine çıktı. Titanic Atlas Okyanusunda süratle ilerlediği sırada civarda bulunan gemiler telsizle tehlike teşkil edecek buzdağları gördüklerini haber verdiler. Ancak Titanic personeli bu uyarıya aldırış bile etmediler. 14-15 Nisan 1912 gecesi 22 deniz mili hızla ilerlediği sırada, KuzeyAmerika’nın doğusundaki Newfoundlan Adasının 640 km açığında, 15 km boyunda ve 60 m genişliğindeki bir buz dağına çarptı. Çarpma neticesinde su geçirmez bölmelerden beş tânesi hasar gördü. Gemi 15 Nisan sabahı 02.20 sıralarında battı. Çevrede bulunan gemiler kazadan bir müddet sonra olay yerine gelebildiler. Yardımlar neticesinde ölü sayısının artması önlendiyse de 2340 yolcunun 1500’den fazlası öldü.
Fâciada dikkati çeken husus çarpışmayla geminin batması arasında geçen dört saat zarfında, batmak üzere olan geminin içinde telaştan eser görülmemesiydi. Geminin büyüklüğü ve sağlamlığı sebebiyle batmasına ihtimal bile verilmediği için herkes zevk ve sefahetine devam ediyordu. Her türlü içkili eğlence ve fuhuş işleniyordu. Hattâ gemi orkestrası, son dakikaya, su, çalgıcıların dizlerine gelinceye kadar çalmaya devam etmişti.
Kendisinin günün birinde mutlaka denizde öleceğine inanan orkestra şefine arkadaşlarından biri; “Gemi batacak olsa, sen de gemide bulunsan ne yaparsın” diye sordu. Şef; “Derhal adamlarımı toplayıp çalgı çaldırırım.” diye cevap verdi. “Peki hangi havaları çaldırırsın?” sorusuna karşı ise; “O zaman en sevdiğim havalardan birini “Ben sana her zamandan daha yakınım Yâ Rabbi” havasını çaldırırım” diye cevap verdi. Titanic’in ihtiyar orkestra şefi bu kazada dediğini yaptı. Vücûdunun yarısı suya batıncaya kadar; “Ben sana her zamandan daha yakınım Yâ Rabbî” havasını çaldıra çaldıra sulara gömüldü.
Titanic Fâciası üzerine 1913’te Londra’da ilk Uluslararası Deniz Güvenliği Konferansı toplandı. Konferansın sonunda her gemide yolcuların tümüne yetecek sayıda tahliye sandalının bulundurulması, yolculuk sırasında sandalların her an kullanılabilir durumda hazır bulundurulması ve gemilerin radyo mesajlarını tâkip etmeyi 24 saat sürdürmeleri mecburiyeti getirildi. Ayrıca gemilerin Atlas Okyanusunun kuzey kesimindeki buz dağları konusunda uyarılması için Uluslararası Buzdağı Devriyesi kuruldu. Titanic’in enkazı 1 Eylül 1985’te Okyanus’un 3950 m derinliğinde bulundu.
Uzun Belgesel.
Titanik, White Star (Beyaz Yıldız) isimli bir İngiliz şirketi tarafından İrlanda'daki bir tersanede yaptırılıyor, 269 metre uzunlukta ve su seviyesinden 18 metre yükseklikte, 4 bacalı...gemicilik tarihinin bir baş yapıtı sayılıyor, ve ASLA BATMAZ bir gemi olarak addediliyor, (niye demişler büyük konuşmayacaksın diye!)çinde olimpik yüzme havuzu, Türk hamamı, tenis kortu (daha doğrusu squash kortu) var...özellikle ana merdivenlerin şaşaası bir içmimari harikası kabul ediliyor (filmden hatırlayabilirsiniz)...yolcular arasında mülti milyonerler, kontesler, ünlü kişiler var...
Ve, bu muhteşem, batmaz denilen lüks yolcu gemisi, 1912 yılında, İngiltere'den New York'a gitmek üzere, İLK seferinde, bir buz dağına çarparak batıyor. Tüm dünya şoke oluyor.
GELİN ŞİMDİ TİTANİK' in GERÇEKTEN BATTIĞI GECEYE GİDELİM:
O gün, hava buz gibi...
Ay'sız bir gece....
Titanik, sakin bir şekilde yoluna devam ediyor..
SS Amerika adlı bir gemi, Titanik'in güzergahında büyük buz dağları olduğuna dair bir uyarı mesajı gönderiyor ama mesaj hidrografi dairesine gönderildiği için, asla Titanik'in kaptan köşküne ulaşmıyor, akşam buz dağları hakkında ikinci bir telsiz uyarısı yapılıyor...o da Kaptan köşküne ulaşmıyor! Sonra, New Foundland açıklarında nöbetçi görevli Frederic Fleet kocaman buz dağını görüyor...hemen imdat düdüğünü 3 kez çalıyor...ve köprüye telefon ediyor:
" Karşıda buz dağı var! "
Gemi aniden sola dönüyor, ama çarpışma kaçınılmaz...yolcuların pek duymadığı bir çatırtı oluyor, Kaptan Smith ve diğer görevliler gemiyi kontrola gelince gördükleri şu oluyor: Titanik batıyor!...
Hemen cankurtaran sandallarının indirilmesi emrediliyor ve imdat çağrıları veriliyor.
Sandallar inidiriliyor, ilk sandalda 65 kişilik yer varken, sadece 28 kişi biniyor! Dahası, gemi için 32 cankurtaran sandalı yapılmış ve 32 sandalla geminin tüm yolcuları ve mürettebatın kurtarılması mümkünmüş. Fakat, yöneticiler çift sıra sandalın geminin estetik görünümünü bozduğuna karar veriyorlar ve sayı 20'ye iniyor!
1. ve 2. sınıf yolcuları çabucak sandallara ulaşırken, 3. sınıf yolcular o kadar kolay ulaşamıyorlar, bazı bölümler kilitleniyor...o yüzden 3.sınıf yolcuların kayıpları daha çok oluyor.
Talihsizliğe bakın ki, Titanik imdat çağrıları gönderiyor ve çok yakınlarında SS Kaliforniya adlı bir gemi var...ama geminin telsizi kapatılmış çünkü telsizcinin uykusu gelmiş ve yatmış, yatmadan önce, Titanik'e ileride buz dağlarının olduğuna dair mesaj çekmesi istenmiş ama Jack Philips adlı telsizci o kadar yorgunmuş ki, "kapa çeneni, kapa çeneni, meşgulum!" demiş.
Sonuçta, Titanik ortadan ikiye ayrılarak, -2 derecedeki sulara gömülüyor...
Makine dairesindeki TÜM görevliler, gemi tamamen suya batana dek, ışıkların yanık kalmasını sağlıyorlar..asla görevlerini bırakmıyorlar...
Geminin orkestrası, keza gemi suya batana kadar, çalmaya devam ediyorlar. Orkestra üyelerinden ve şefinden kurtulan olmuyor, kurtulan yolcular gemi batmadan önce çalınan son şarkı hakkında hemfikir değiller, kimisi 'Nearer, My God, Thee' (Tanrı'ya daha yakın) isimli bir ilahi duyduğunu, kimisi de 'Sonbahar' isimli bir şarkının çalındığını hatırlıyor...sonradan, cesedi teşhis edilenler arasında orkestra şefi Wallace Hartley de var ve adamcağıza bir kahraman muamelesi yapılıyor, cenaze törenine binlerce kişi katılıyor....
2.223 yolcudan sadece 706'sı kurtuluyor, sandallar tam kapasite doldurullsaydı 1.178 kişi kurtulabilrdi oysa... sandalla gidenler sudaki yolcular için geri dönüp dönmemek konusunda tartışıyorlar, gemi batarken oluşan anaforun sandalı batırmasından korkarak dönmüyorlar...
Suya batan yolcular boğularak değil, (çünkü bol miktarda can simidi, yeleği varmış) -2 derecedeki suda DONARAK ölüyorlar...
Kaza yerine ilk ulaşan Karpatya isimli gemi oluyor...sudan sadece 12 kişi kurtuluyor...
Bu arada kurtulanlar arasında 1.sınıftaki yolculara ait köpekler de var...
Titanik'in neden battığına ilişkin bir sürü farklı teoride var..bunlardan biri, mumyanın laneti:
TİTANİK' i MUMYANIN LANETİ Mİ BATIRDI?
Prenses amen-ra M.Ö 1500 yılında yaşamış bir Mısır prensesi, Nil nehri kıyısında gömülmüş olan prensesinin tabutunu 1880'lerde 4 zengin İngiliz Luksor'da kazı yaparken buluyorlar ve büyük paralar vererek satın alıyorlar. Akabinde, adamlardan biri çöle doğru yürürken görülüyor ve bir daha geri gelmiyor, diğer ikisi de iflas ediyor, üçüncü ise bir Mısır'lı tarafından kazayla vuruluyor.
Ama mumya yine de İngiltere'ye ulaşıyor, Londra'lı zengin bir iş adamı mumyayı satın alıyor ama ailesi kazada yaralanıp, evinde yangın çıkınca çareyi mumyayı müzeye (British Museum) bağışlamakta buluyor.
Mumya müzeye taşınırken, aniden ters dönüp işçilerin üzerine düşüyor, birinin ayağı kırılıyor, diğer işçi ise sağlıklı bir olduğu halde 2 gün sonra ölüveriyor.
Mumya, müzenin 'Mısır' bölümüne yerleştirilince, belalar peş peşe geliyor, gece bekçileri mumyadan çekiç ve ağlama sesleri geldiğini söylüyorlar, bir bekçi görev başında ölü bulununca, diğer bekçiler korkup işi bırakıyorlar. Temizlikçiler mumyayı temizlemeyi reddediyorlar..sonunda yetkililer mumyayı bodruma kaldırıyorlar sadece lahiti sergiliyorlar. (Lahitin sergi no:22542 ve hala müzede sergilenmekte!)
Sonunda tüm bunlar gazetecilerin kulağına gidiyor, bir fotoğrafçı mumyanın resmini çekiyor, resmi basınca korkunç bir insan yüzü çıkıyor, adam yatak odasına gidip, kapıyı kapatıyor ve sonra kendisini vuruyor.
Kısa süre sonra mumyayı bir kolleksiyoncu satın alıyor ama onun da başına ölümler dahil belalar gelince adam mumyayı tavan arasına kaldırıyor ve sihirli güçler konusunda uzman olan Madam Helena Blavatsky'yi çağrıyor. Kadın evde çok yoğun kötü güçler hissediyor, adam kadından bu şeytani güçleri kovmasını isteyince kadın, 'bunu kovmak imkansız, en kısa zamanda ondan kurtul' diyor. Fakat 10 yıl içinde 20 kişinin ölümüne sebep olan mumyayı hiçbir müze istemiyor.
En sonunda, Amerikalı bir arkeolog ve satranç ustası William T. Stead yüklü miktarda para verip mumyayı satın alıyor ve gemiyle İngiltere'den, New York'a götürmek istiyor. Fakat, kötü şöhreti yüzünden mumyayı gemiye almazlar diye korktuğundan, mumyayı Renault marka yeni bir otomobilin altına saklıyor!
Tahmin ettiğiniz gibi gemi Titanik!...adam felaket gününden bir gün öncesine kadar kimseye gerçeği söylemiyor. Ve, 14 Nisan 1912'de Amen-re, 1500 yolcuyla birlikte sulara gömülüyor.
Aşağıda Titanik'in enkazından bir resim...
Titanik'in batışıyla ilgili diğer teoriler:
1. 2003 yılında, Buzul Pilotaj Servisi adlı bir kuruluşun üyesi olan, Kaptan L.M. Collins, Titanik'in Batışı: Esrar Çözüldü isimli kitabında, üç temel ipucu göstererek, Titanik'in sanıldığı gibi buz dağına değil, suyun az altında yüzen bir buz tabakasına çarptığını yazdı.
2. Titanik'in inşa edildikten hemen sonra, potansiyel olarak maddi bir zarar olması bekleniyordu ve bu yüzden bilerek kurban edildi. Çünkü telsizle yapılan buz dağı uyarılarına rağmen, geminin rotası güney değil, kuzeyde seyrediyordu.
3. Gemi İrlanda, Belfast'taki tersanede inşa edilirken, Katolik ve Protestan işçiler arasında kavgalar çıkmış, bir işçi 'bu gemi ilk seferinen geri dönmeyecek' demiş.
4. Gemi denize indirilirken, geleneksel 'vaftiz' sırasında şampanya şişesi ilk seferde kırılmadı, bu da denizcilikte uğursuzluk sayılır. Fakat, bu söylenti de gerçek değildi çünkü White Star şirketi kural olarak hiçbir gemiyi denize indirirken vaftiz etmiyordu, Titanik'de yapılmamıştı.
TİTANİK' in GERÇEK AŞK HİKAYESİ
Bir kontesin hizmetçisi olan, Roberta Maoini isimli, 21 yaşındaki kadın, kontes sayesinde, birinci sınıf kamarada seyahat ederken, gemiyi yapan şirket olan White Star (Beyaz Yıldız) şirketine bağlı mürettebattan bir gence gönül veriyor..
Titanik, dev buzdağına çarpıp da batmaya başlayınca, isminin asla açıklanmadığı genç, Roberta'yı arayıp, buluyor ve onu cankurtaran sandalına binmesine yardım ediyor..
Filika denize indirilmeden önce yani ayrılmadan önce, kadının avucuna White Star'ın resminin olduğu bir broş bırakıyor..
Ve genç adam gemiyle birlikte buzlu sulara gömülüyor...
Roberta ve Kontes Lucy Rothes, Carpatia adlı gemi tarafından kurtarılanlar arasında bulunuyorlar ve New York'a gidiyorlar...birkaç saat sonra Roberta, bu ismini bilmediğimiz genç için çok dokunaklı bir de şiir yazıyor...
Yıllar sonra, şiir bir müzayedede açık arttırmayla satılıyor...
Roberta ayrıca, 1926 yılında, Titanik'in batışını anlatan yedi sayfalık bir yazı da kaleme almış...yazısında geminin son anlarında, güvertedeki bir grup kadın ve erkeğin nasıl korku ve dehşet içinde olduğunu anlatmış...cankurtaran sandalında okyanusun dalgaları arasında kaybolmadan önce yüzlerce yolcunun korkunç son çığlıklarını duymuş...
Roberta'nın isminin açıklanmasını istemeyen yeğeni "Roberta ve o genç birbirlerine sırılsıklam aşık olmuşlardı" demiş..
Roberta'nın yazdığı şiir, yedi sayfalık anısı, broş ve kızın fotoğrafının Mart ayındaki müzayedede en azından 10.000 sterline alıcı bulması bekleniyormuş...
Kaynak: BBC, 18 Şubat 1999
ENKAZIN BULUNUŞU
1912 yılında Titanik battıktan hemen sonra, pekçok kuruluş gemiyi bulmak istedi ama yıllarca kimse başarılı olamadı. Sonunda 1 Eylül 1985 yılında Amerikan-Fransız ortak keşif grubu 'Knorr' adlı gemiyle, New Foundland'ın güney doğusunda, 38000 km. derinlikte, Titanik'i buldu!...
Titanik'le ilgili pekçok film, tv dizisi ve filmi çekildi. Enson 1997'de James Cameron'un çektiği ve başrollerinde Leonardo diCaprio ile Kate Winslet'in oynadığı Titanik filmi, 11 Oscar kazandı ve muazzam gişe hasılatı yaparak, Yıldız Savaşları filminin rekorunu bile altetti!
TİTANİK' ten SAĞ KURTULAN SON KAZAZEDELER
Titanik'ten sağ kalan Amerikalı son kazazede, Lilian Gertrud Asplund, 2006 yılında, 99 yaşında öldü. Lilian kaza sırasında 5 yaşındaydı, kazada babası ve üç erkek kardeşini kaybetmişti ve kendisinden başka sadece annesi Selma Asplund ve 3 yaşındaki kardeşi sağ kurtulmuşlardı. İlginçtir, annesi Selma da, 1964'de, Titanik'in batığı gün yani 15 Nisan'da ölmüştü. İngiliz son kazazede ise gemi batarken henüz 2 aylık olan, Millvina Dean isimli kadın da 97 yaşında 2009 yılında ölmesiyle Titanik'ten sağ kalan son kazazede de ölmüş oldu.
FACİADAN SONRA :
Titanik faciasından sonra, MacKay-Bennet isimli gemiye çok kötü bir görev verilmişti, denizdeki cesetleri toplayacaklardı. Geminin kaptanı Frederick Harold Lardner' dı. Gemi, buz ve tabut alarak yola çıktı. Geminin battığı yeri büyük bir mezarlık addediliyor ve hiçbir gemi o bölgeye uğramak bile istemiyordu.
Manzara korkunçtu, üzerinde gece elbisesi olan ve kucağında bebeğini tutan bir kadın, yakınında kucağında minik köpeğiyle başka bir kadın, bir sandalyeye tutulu olarak ölmüş üç erkek, düzinelerce can yelekli donmuş insan...20 Nisan'da denizciler cesetleri toplamaya başladılar, ilk gün 51 ceset toplandı, iki gün sonra 87 ceset daha toplandı, mültimilyonerler, ve kahraman orkestra şefi bunlar arasındaydı, henüz 2 yaşındaki bir çocuk cesediyse, Titanik'in en minik kurbanlarından biri olarak herkesi ağlatmıştı. Güvertede yer kalmayınca Kaptan, Minia isimli bir başka gemiyi yardıma çağırdı. Onlar da 306 ceset buldular, 116'sı denize gömüldü. Kimliği teşhis edilemeyenler topluca Fairway mezarlığına gömüldüler. 2 yaşındaki çocuğun kim olduğu bilinmiyordu daha sonra üçüncü sınıf yolculardan Alma Paulson'un oğlu olduğu anlaşıldı, annesi de ölmüştü ve tesadüfen oğlunun hemen yanına gömülmüştü.