Oyunları bilgisayarla birlikte çıktı sanıyorsanız, çok yanılıyorsunuz. Sanala doğru hızla ilerleyen oyunların ataları, bizzat atalarımızın oynadığı, yarattığı oyunlardı şüphesiz. Biz de tarihimize sahip çıkmaya çalışan gençler olarak tarihin en eski oyunlarını inceliyoruz. İşte oyun kelimesinin evrimi...
**Sessiz Tiyatro (Sinema):**
Necmi ne diyorsun abi sen?
%'/((%^/((%%
Abi ne diyorsun bişii anlamıyorum?
/^'/^+/(+%
Necmi iyi misin? Bence değilsin dilini mi yuttun be adam konuşsana !!!
Ulan sabahtan beri sessiz tiyatro oynayalım mı diyorum!
Abi niye konuşmuyorsun ya?
Ulan adı üstünde "Sessiz Tiyatro"
Sessiz Sinema olmasın?
Sinema beyaz perdede olur bizimki tiyatro.
Evet, neden bizimki tiyatro; çünkü sessiz sinemanın aslı sessiz sessiz tiyatroya dayanır, o da 1000'li yıllarda ortaya çıkmıştır. Sinematografi teknolojisi gelişip filmler çekilmeye başlayınca, sessiz sinema ortaya çıkmıştır. Teknolojinin çok da fazla gelişmediği yıllarda insanlar, birbiriyle etkileşimli oyun oynama ihtiyacını sessiz tiyatro oyunuyla gideriyorlardı.
Lafı fazla döndürmeden oyuna girelim. En az iki kişiyle de oynanabildiği gibi aklınızdan zorunuz varsa tek kişi olarak da oynayabilirsiniz. Tek kişilik modunda, kendi kendinize bir tiyatro oyunu seçerek bunu kendiniz tahmin etmeye çalışacaksınız, gerçekten zorlayıcı denilebilir. Multiplayer modunda ise bir arkadaş grubu oturur. Biri ayağa kalkar ve kendisine gelecek olan dünyanın en uzun isimli tiyatrosunu bekler.
Diğer oyunlara göre daha sakin bir oyundur sessiz tiyatro. Çatışma pek yoktur, hatta hiç yoktur. Oyunlarda kavga çıkarmak bize özel durumlardan meydana geliyor. Oyunun eksi tarafı ise el hareketleriyle bir şey yapamayan, eliyle değil de ağzıyla konuşan ve mızmızlayan kişiler. Bunların oyundan kovalayarak oyunun eksi yanını da atabilirsiniz.
()+^^/&^^&%
Necmi yine ne diyorsun abi sen?
%+^%&^&/^/%
Abi geliyor suratının tam ortasına osmanlı yumruğu haa!!!
/^^&/^%&%
Aaahhhhh!!!! Ne vuruyorsun bee?!?!
Düzgün konuş sen de, ne diyorsun öyle?
Yazı bitti diyorum Allah Allah, sen de hiçbir şeyden anlamıyorsun beeaa...
Doğruluk mu Cesaretlik mi?
Bu oyun cesaret ister. Bu oyun korkusuzluk ister. Bu oyun doğruluk ister. Ve bu oyun bir kola şişesi ister...
Adrenalini yüksek bir başyapıttır. Oynamak için, herhangi bir kola şişesi alınır. Etrafına herkes yuvarlak oluşturur. Sonra o hayat değeri taşıyan, insanların kaderine yol veren, insanı ya karizma ya da rezil eden şişe döndürülür. Şişenin ağız tarafı kime gelirse o kişi yanmıştır. Arkadaki tarafı kime gelirse o kişi de soru sorar pis pis sırıtarak: "Hehehe doğruluk mu cesaret mi?" Bu soru dünyanın en zor sorusudur. Doğruluk mu dedin? Yandın!... Hiç bir yerden aklına hayaline gelemeyecek sorular sorulur. Özeline öyle bir girerler ki kim olduğunu unutursun. Arka arkaya makinalı tüfek gibi sorular yağar. Erkek için doğruluk kurtuluştur. Ama kuralar gereği bunu sadece 1 kez diyebilirsiniz, yani bir doğruluk diyeceksiniz, bir de cesaret. Erkek ya da kız için cesaret ölümün ta kendisidir.
Oyun tek bir sisteme gereksinim duyuyor; umursamamazlık... Eğer ben rezil olsam da bir şey fark etmez diyorsanız bu oyunda çok iyi çalışır sizde. Yine de siz siz, olun sakın ha sakın karşıdakine fazla yüklenmeyin; malum, intikam soğuk yenen bir yemektir...
**Saklambaç**
Splinter Cell, Metal Gear Solid gibi stealth action türü oyunlarının ilham kaynağıdır. Ubisoft çalışanları bir gün kendi aralarında saklambaç oynarken, aralarından biri şu şekilde bağırmıştır: "Durun ulan, DURUUNN!! Biz burda saklambaç oynayacağımız gizlenip, saklanarak adam öldürebileceğimiz bir oyun yapsak ya?!" Splinter Cell'in üretim aşamasının başlaması bu cümlenin ağızlardan çıkışından çok daha fazla sürmez. Bunu onlara yaptıran saklambaçtır...
Saklambacın temeli taaaa ilk insanlara kadar dayanır. İlk insanlar konuşmayı bile bilmezken karınlarını doyurmak için hayvan yakalarlardı. Bunu yaparken saklanırlardı, tabi ki yakalayacakları hayvan da ebe olurdu. Ardından, ebeyi kesip yerlerdi. Tabi günümüzde bu biraz daha insancıl oluyor. Ama ben hala düşünmüyor değilim, "şu ebe de ne lezzetli bee bi ısırık alsam mı ki? Abim benim bi ıssırayım abi gözünü seveyim abi no'lursun..."
Saklambaç; adı üstünde birkaç kişinin saklanarak, ebe olan kişinin yumulduğu yere ebeye görünmeden varmaktır. Fakat bu, bu kadar da kolay olmaz; bazen çok ciddi bir mevzuya dönüşebilir. Oyunda yaratık olma özelliği de vardır. Arkadaşının üstündekileri aldıktan sonra ebeye "böhüüü üüü üü göö" şeklinde ses çıkartırca ebe "ulan bu yaratık kim?" der ki aslında bu fedakarlıktır, herkesin kurtulması için yapılan bir fedailiktir, bu bir Kara Muratlık'tır. Atalarımızın cesur, gözü pek, kahraman yaşantısı bu oyuna da yansımıştır görüldüğü üzere.
Oyunun isterseniz biraz da sistemine inelim. Oyun 4+ yaş istiyor. İngilizce gereksinimi yok, yalancılık gereksinimi çok fazla. Yalancı olacaksın ki ebeyi kandırabilesin, değil mi efenim... Grafikler açısından hayli olumlu şeyler söylemek mümkün. Her şeyden önce çok gerçekçi olduğu kesin. Böylesine eski bir oyunun bu grafiklere sahip olması gerçekten şaşırtıcı. Oyunda atmosfer genellikle düşük, çatışma öğesi ise fazla bulunmuyor. Hatta çatışma unsuru adama göre bile değişebiliyor diyebiliriz.
Örneğin; topluca saklanırken ebe para karşılığı diğer bir saklananla anlaşır. Saklanan kişi diğerlerinin yanına gider ve kendini ebeye gösterir. Ebe anlaştığı adamı görmemezlikten gelir ve diğerlerinin orda olduğunu anlar oraya doğru gider ve "Fatihhh gördüm lan seni manda çııııkkk, sobeee!!!" diye inletir tüm mahalleyi. Fatih tabi dümeni anlamıştır. "Ulan!!! Ulan!!! Ulan!!! Beni Ali sobeletti lan! Dümen kurdunuz bana lan!" der ve Ali'ye tekme tokat girişir. Görüldüğü üzere adamına göre değişebilen bu oyunun sonu karakolda da bitebilir.
Oyun, yıllardır ülkemizde orijinal olarak bulunuyor bulunmasına; ancak ülkemizdeki korsan yazılım kullanımının fazlalığı bu oyunu da olumsuz etkiliyor. Şöyle ki, pek çok kişi oyunun yeni yayınlanan yama ve modlarından yararlanamıyor. Yapımcıların belirttiğine göre de oyun mod yapımına açık; öyle ki, 3-4 arkadaşın Saklambaç: Destruction of Ebe add-on'unu geliştirip internet ortamına sunduğu belirtilenler arasında.
Diğer yandan oyunun filmi çekiyor ki böylesine bir oyun için geç bile kaldılar diye düşünmekteyim. Yönetmenliğini Steven Spielberg'ün üstlendiği film tüm dünyada ve ülkemizde çıkmaz ayın son çarşambasında gösterime girecek. Bu arada başrolde Sam Fisher oynuyor. Kadın rolünde aksiyon oyunlarının unutulmaz ismi Lara Croft bulunuyor.
Oyunda gözüme çarpan bir-iki olumsuz ayrıntı var. Evvela parmakla ebenin kaça kadar sayacağına karar verirken birisinin kalkıp 10 saniyeyi seçmesi. Ben 10 saniyede çok afedersiniz, gaz çıkartamam; nasıl saklanacağım? Bir de ebeyseniz, karşınızdaki adam pis pis sırıtır kaç tane parmağı seçersen seç, 100'e kadar saydıracaktır. Bu mu? Değil. Bu mu? Değil. Bu mu? Değil. Böyle böyle 100'e kadar gider bu. Mızmızcı arkadaşlar ise oyunun en büyük eksisi.
"FLAŞ!.. FLAŞ!.. FLAŞ!.. Saklambaç 2'nin test sürümü yayımlandı. Test sürümündeki yapay zekanın düşük olduğu ortaya çıktı. Yapımcılar yapay zekanın full sürümünde geliştirileceğini vurguladı."
Genel olarak tüm mahallece oynayabileceğimiz bir oyundur saklambaç. Gece oynanması şiddetle tavsiye edilir. Gündüzlü oyunlar genelde ebenin işine yarıyor. Gece ise saklananların işine yarıyor ortası bulunamadı ya o da olur inşallah. Bu ortasını ise yapımcıların dediğine göre geliştirilecek olan bir patch ile düzelteceklermiş ve oyuna denge gelecekmiş. Yanınıza ek olarak, termal kamera, gece görüş gözlüğü, gaz bombası, uyuşturucu iğne, el bombası da alabilirsiniz ekipman olarak. Ama bunları arkadaşlarınıza göstermemeniz önemle tavsiye olunur.
**Uzun Eşşek:**
İçimizde bir yerlerde, hayvanlara duyduğumuz bir özlem vardır kesinlikle. Bu çok açık bir şekilde belli. Onların derdini anlamak, onların duygularını paylaşmak için onları anlamaya çalışırız. Bunun bir çok farklı yönetemi var; bunlardan biri de oyun oynayarak anlamaya çalışmaktır. Bir eşşeğin ne derdi vardı, sırtında yük varken ne hissederdi bunları anlamak için uzun eşşek oyunu oynardık. Tarihi çok kısadır bu oyunun. Hayvan severlerin eşşeğin duygularını anlamaktan yola çıktıkları için haliyle eşşeğe dayanır.
Oyunda, en az 5 arkadaş bir araya gelir. Biri yastık olur, diğer 4'ü 2'şer grup halinde ayrılır. Bir yastığın önüne eğilir, diğeri onun bacağının arasına girer. Birbirlerine girmiş arkadaşların neresine atlasak da bir yerlerinden "çatırrrtt!" sesi getirsek diye diğer ikisi düşünür ve kendi aralarında fikir alış-verişi yapar. Ve hızlıca koşup atlarlar. Atlayanlardan biri elini veya tek ya da çift parmağını kaldırır. Sözüm ona eşşek olan arkadaşlar ise bu arkadaşın tek mi çift mi yaptığını bilmek zorundadırlar. Bilirlerse eşşek olmayacaklar, bilemezlerse eşşekliğe devam...
Tabi hem hakem hem de yastık olan, bir yere yaslanmış ve her bir atlamada önündekinin kafasını karnında bir balyoz gibi hisseden kişi ise her zaman adil olmayabiliyor. Önüne eğilmiş kişi, "Lan Can oğlum adam hangi parmağını kaldırırsa bana söyle, oyundan sonra ödeşiriz kafanı yorma sen" der. Tabii paranın kokusunu alan kişi bunu hemen kabul eder. Keşke adil olan kişide ne yapardı diye anlatabilseydim ama ben daha adil olan kişiyi göremedim, hepsi paranın kokusunu alınca yumuşayıveriyorlar.
Bazen ciddi kazalara da yol açabiliyor bu eşşek olma davası. Hele ki atlayan kişi şişmansa. Zaten takım çıkartıldığında kilolu iseniz hiç merak etmeyin, en iyi olanlar sizi almak isteyecektir.
Sınıf içersinde oynamak ise ayrı bir güzelliktir bu oyunu. Oyun 6-8 kişi ile oynanır, tüm okul izler. Okulun bunu izlemesi atlayanların ve yatanların gaza gelmesine sebep olur. Atlayan "Allah! Allah!" diyerekten öyle bir atlar ki 3mlik eşeği geçtiği gibi yastığın kafasına oturur. Bu uzun atlamada olimpiyat rekoru bile sayılır. Yatanlar ise artık eşşeklikten çıkmış, o gazla birer beton haline gelmişlerdir. En arkadaki için sorun olmaz; sonuçta herkes o gazla en öndekinin üstüne çıkmaya çalışıyor, arkadaki rahat rahat sırıtıyor. Fakat bazı arkadaşlar 10-15m'den koşarlar. O kadar hızlı gelirler ki görenler araba falan zanneder. Tam eşşeği kuyruğuna geldiğinde durur ve biraz havaya sıçrar ve en arkadakinin tam omurgasına öyle bir atlar ki adam artık eşşek değildir, o artık Notre Damme'ın kamburudur...
Bazen 2-3 hafta hastanede kalabiliyorsunuz bu oyun sonucunda. Ve sırf fazla kilolu arkadaşlar yüzüne oyunu terk etme ve bir daha oynamama gibi durumlarda söz konusu olabilir. Kilolu olmak bu oyunda çok iyi ama yine de kiloluyla oynamak oyunun bir eksi yanı. "Hadii... Hadiii...Zayıfla gel be kardeşim, zayıfla gel. Ulan öldürmeye yemin mi ettin?" gibi düşünceler akıldan geçer ister istemez, zayıfsanız eğer.
Uzun eşşek, sistem gereksinimi ise bir hayli yüksek bir oyundur. En başta iyi bir bel ve sağlam bacaklara sahip olmanız gerekir. Ve tabi ki kilo. Ne kadar kilonuz varsa o kadar iyisiniz demektir bu oyunda. Bu oyunda, kilolu insanların komplekse girmelerinin de önlendiği görülür. "Ulan ben kiloluyum uzun eşşekte beni yenebilecek var mı lan!?" gibi sözlerle kasılabilirsiniz.
Yardımlarından dolayı sevgili dostum Ateş Can Yeşilleten'e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Murat Güngör
Uzun bir yazı oldu ama benim bayağı bir hoşuma gitti, paylaşmak istedim. Alıntı olduğunu da açıkça yazayım, karışıklık olmasın(Kaynak:trgamer). Tabii bir de Murat Güngör arkadaşımıza da teşekkür edelim bu güzel yazısından dolayı. Umarım bana kızmaz yazısını böyle hunharca:) kopyaladığım için.